Åžuan: 26. KISIM 10. Söz
Hicretin beÅŸinci senesindeydi. Mekkeli müÅŸrikler toplanıp Medine üzerine bir saldırı yapmaya karar vermiÅŸlerdi.
Onların bu niyetlerini haber alan Peygamber Efendimiz ise, hücuma geçecekleri yere öylesine uzun ve derin bir hendek kazdırmışti ki, kolay kolay bu uzun çukuru atlayıp Medine’ye girmek mümkün deÄŸildi.
O İki taraf da, hendeÄŸin iki yanında yerini almıştı. Mekke’den kalkıp Medine’ye gelmiÅŸ olan mütecaviz müÅŸrikler, kendilerini müdafaa zorunda kalan mü’minlere karşıdan karşıya hakaretler yaÄŸdırıyor:
Ya bugün, ya da yarın sizin kökünüzü kazıyıp, hepinizi yok edeceÄŸiz, tehdidinde bulunuyorlardı. MüÅŸriklerin çoÄŸunda çelik zırh, besili atlar vardı. Çelik zırhı giyip besili ata binince cesaretleri artıyor, bunlardan
mahrum müslümanları bir hücumda yok edeceklerini sanıyorlardı. Nitekim, girdiÄŸi savaÅŸlarda çok kan dökmesi ile meÅŸhur olan Abdived oÄŸlu Amr da bunların içindeydi. Bu adam hendeÄŸin karşısında ileri çıkıp meydan okudu:
Var mı içinizde karşıma çıkıp erkekçe dövüÅŸebilen? Varsa çıksın da göreyim, sıcak kanını kızgın kumların üzerine dökeyim.
Ashâb, bu herifi iyi biliyorlardı. Kan döküp, insan öldürmekten zevk alan azgın bir cani idi. Kılıcını kudurmuÅŸçasına sallar, hasmını bir anda yere sererdi.
Amr bin Abdived, kendisine cevap verilmekte gecikildiÄŸini görünce şımarıklığını daha da arttırmıştı.
Peygamber Efendimiz bu herife denk olabilecek birini araştırıyordu. Gariptir ki, her defasında Hz.Ali ortaya atılıyor:
Yâ Resûlâllah, müsaade buyur ÅŸu şımarık herife haddini ben bildireyim diyordu.
Efendimiz nihayet teklife razı oldu.
Yanıma gel, yâ Ali, diyerek huzuruna çağırdı. Mübarek zırhını çıkarıp sırtına giydirdi, Zülfikâr adlı kılıcını da eline vererek ÅŸöyle dua etti:
Yâ Rabbi, amcam Ubeyde’yi Bedir’de, Hamza’yı da Uhud’da benden aldın. Geriye amcam oÄŸlu Ali kaldı. Onu da burada alma, onu bana bağışla!
Peygamberimizin zırhını sırtına, kılıcını da eline almış olan Hazret-i Ali, kan dökücülüÄŸüyle meÅŸhur olmuÅŸ Amr’ın üzerine doÄŸru yürümeye baÅŸladı. HendeÄŸi geçerek Müslümanlara daha da yaklaÅŸmış olan Amr, ona:
Sen kimsin, adın ÅŸanın nedir söyle bakayım? diye şımarıkça bir sual sordu. Hazret-i Ali kendini tanıtınca kahkahayı bastı:
Be çocuk, sizin içinizde hiç mi bana karşı koyacak adam kalmadı? Senin gibi bir çocuÄŸu gönderdiler. Haydi git, ben sana kıymak istemem. Baban Ebû Tâlib ile dostluÄŸumuz vardı. Onun geçmiÅŸ hatırı için kanını dökmek istemem!
Bu söz Hazret-i Ali’ye ağır gelmiÅŸti. Bunun için Amr’a kendini muhatap aldıracak ÅŸekilde cevap verdi:
Sen benim kanımı dökmek istemiyorsun, ama ben senin kanını dökmeye hazırım.
Amr kızmıştı. Demek hasmını korkutamamıştı. Atını mahmuzlayarak Hazret-i Ali’nin üzerine doÄŸru yürüdü. Kendi kendine söyleniyordu:
Ben Amr bin abdived’im. Sen kim oluyorsun ki?
Gelen cevap manâlıydı:
Sen o kadar kahraman biri olsan, at üstünde durup, yerdeki adama saldırmazdın. Baksana ikimiz eÅŸit miyiz?
MaÄŸrur Amr’ın kan beynine sıçramıştı.
İşte atımdan da iniyorum, diyerek kumların üzerine atlayarak indi. Ashâb, Hazret-i Ali’nin arka tarafında saf tutmuÅŸ, dualar ediyordu. Karşı taraftaki müÅŸriklerin ise vuruÅŸmayı Amr’ın kazanacağından hiç ÅŸüpheleri yoktu. Hattâ zaman zaman şımarık sesler bile duyuluyordu:
Haydi Amr, bitiriver ÅŸu küçük adamın iÅŸini de, görsünler putlarımızın zaferini. Kibir ve gururdan başının göklere deÄŸdiÄŸini sanan Amr, Hz.Ali’ye iyice yaklaÅŸmıştı. VuruÅŸma baÅŸlamak
üzere iken Hazret-i Ali’den beklenmedik bir teklif aldı.
Ey Amr, sen demiÅŸsin ki, her kim savaÅŸtan önce benden üç ÅŸeyden birini isterse mutlaka birinden birine razı olurum, savaşı terkederim, bu doÄŸru mu?
Evet doÄŸrudur!
Öyle ise ben de savaÅŸmadan önce senden üç ÅŸeyden birini kabul etmeni istiyorum.
NeymiÅŸ o üç ÅŸey?
Biri, Allah’ı bir bil, ÅŸu anda içimizde bulunan Muhammed’i (s.a.v.) de Allah’ın gönderdiÄŸi peygamber kabûl et.
Amr, sert ve kesin cevap verdi:
Benden böyle bir ÅŸey ümid etme!
Öyle ise, müÅŸriklerin içinden savaÅŸmadan çekil git. Åžayet sizin adamlarınız bize galip gelir ise maksadın sen zahmet çekmeden eline geçmiÅŸ olur. EÄŸer Resûlüllah galip gelirse, çekilmekle bir kaybın olmaz. Belki de hayatını kurtarırsın.
Amr’ın cevabı biraz daha sertleÅŸti:
Buna KureyÅŸ’in kadınları bile razı olmaz, sen neden bahsediyorsun? Ben putlara adak adadım. Sizin peygamber dediÄŸiniz Muhammed’den Bedr’in intikamını almazsam aÄŸzıma lokma koymayacağım. Bu benim adağımdır. Yerine getireceÄŸim bunu.
Böylece iki teklifini yapmış olan Hazret-i Ali, üçüncü teklif olarak ÅŸöyle dedi: Demek seninle aramızda kılıçtan baÅŸka çare yoktur. Buyur meydan îmanla küfründür!
Gurur ve kibirden kendini daÄŸlar gibi büyük gören Amr, hızla hücuma geçti. Uzun ve keskin kılıcını iyice havaya kaldınp Hazret-i Ali’nin başı üzerine bütün kuvvetiyle indirdi. Aynı hızla kalkanını kılıcın karşısına çıkaran Ali, her ne kadar sakındı ise de, kalkanı ikiye bölen kılıcın başını yaralamasına mâni olamadı.
Yüzüne aÅŸağı kan damlalarının indiÄŸini gören ashâb telâÅŸlanırken, müÅŸriklerde beklenen oldu der gibi bir sevinç görülüyordu.
Hamle sırası Hz.Ali’ye gelmiÅŸti. Resûlüllâh’dan aldığı iki baÅŸlı Zülfikâr’ıyla hücuma geçen Ali, öyle bir hızla vuruÅŸmaya girdi ki, bir-iki saniye içinde ortalık toz duman içinde kaldı. Tarafların durumları geriden kestirilemez hâle geldi. Toz duman içinde nâralar atılıyor, sesler geliyordu.
En nihayet yüksek sesle bir tekbir sadâsı iÅŸitildi. Resûlüllah Aleyhisselâm bu tekbir sesini iÅŸitince tebessüm etti, o da tekbirle karşılık verdi. Bu tekbirin bir zafer iÅŸareti olduÄŸu az sonra anlaşıldı. Çekilen toz dumandan sonraki manzara ibretliydi. Kendini daÄŸlar kadar büyük, karşısındakini de karıncalar kadar küçük gören maÄŸrur Amr’ın başı bir yanda, gövdesi de diÄŸer yanda kumlara gömülmüÅŸ vaziyette görünüyordu. Basite aldığı Hazret-i Ali, sırtında Resûlüllah’ın zırhı, elinde de Zülfikâr’ı ile maÄŸrur caninin gururuna son vermiÅŸ, tecavüzüne mâni olmuÅŸtu. Ashâp her birlikte tekbir aldılar. Mü’minlerde sevinç ve sürûr, münkirlerde ise kin ve küfür görülüyordu.